******, vakit ve fırsat buldukça, Çankaya’dan ayrılır, yurdu dolaşırdı. Bu gezilerinde ******; yapılan işleri yerinde görür, halkın dertlerini dinler, notlar aldırırdı. Çoğu zaman* yapacağı inkılâpların öncesinde kamu oyu yoklamasını bizzat kendi yapar, kendi konuşur, kendi öğretirdi. Şapka inkılâbını, yazı inkılâbını halkla bir arada, halkla bütünleşerek yapmıştı.
******, Anadolu ve Trakya bölgesini adım adım dolaşmış ve gezmişti. Onun uğrayamadığı çok az şehir ve kasaba vardı. Her nereye gitmişse orada bayram olurdu. Yeniden yetmişe herkes sokaklara dökülür, geçeceği yollarda bazen saatlerce beklenirdi. Nerede konaklamışsa, özellikle gençler, kaldığı evin veya konağın önünde toplanır, geceleri fener alayları düzenler, millî oyunlar oynarlardı. Ta ki gece yansı ******, balkondan veya dışarı çıkarak gençlere “artık dağılınız, yoruldunuz, evlerinize dönünüz..” demedikçe, kimse yerinden kımıldamazdı. ******ü görenler, görmeyenlere Onu anlatır, altın yeleli sarı saçlarından, şimşek bakışlı yeşil gözlerinden söz ederlerdi. Yine böyle bir yurt gezisinden dönüşte, Çankaya köşküne gelen yüzlerce mektup arasından bir mektubu, Genel Sekreter ******’e okumuştu. Mektup, Samsun’dan İnönü ilkokulu 5. sınıf öğrencisi Bahri’den geliyordu. Mektup aynen şöyleydi :